Çinli yetkililer banka kredilerini ve hisse senedi piyasalarını artırmak için önlemler alıyor. Ancak bu eylemlerin olumsuz yatırımcı duyarlılığını önemli ölçüde tersine çevirmesi pek mümkün görünmüyor. Pekin’in ulusal stratejiye odaklanması, Çin gerçek reflasyonist önlemler olmadan küresel ayrışmaya hazırlanırken potansiyel deflasyonist risklere işaret ediyor.
Pekin’in büyümeyi ve piyasaları desteklemeye yönelik son girişimlerine rağmen, küresel yatırımcılar Çin varlıkları konusunda kötümser olmaya devam ediyor. Bu karamsarlığın köklü olduğu görülüyor ve kısa vadeli “piyasa kurtarmaları” genel gidişatı değiştirmede başarısız oldu. Sürdürülebilir bir geri dönüşe ulaşmak, inandırıcı reflasyonist politikalar ve yapısal reformları gerektirecektir ki politika yapıcıların bunları uygulaması pek mümkün değildir.
Çin’in ekonomik manzarası salgından bu yana değişti. Büyümeyi destekleyen önlemlere ve pandemi kısıtlamalarının hafifletilmesine rağmen hane halkı ekonomik durumları konusunda temkinli davranmayı sürdürüyor. Doğrudan yabancı yatırım girişleri daralıyor ve bu da önemli bir değişime işaret ediyor. Bu karamsarlığa katkıda bulunan faktörler arasında pandemik kısıtlamalar, sektördeki baskılar, jeostratejik gerilimler ve emlak sektöründeki çalkantılar yer alıyor.
Çin, küresel ayrışma nedeniyle birden fazla sektörde kendi kendine yeterliliğe ulaşma yönünde artan baskıyla karşı karşıya. Bazı sektörlerde başarılı olurken bazılarında zorluklar yaşanıyor. Ulusal güvenlik ve stratejik dayanıklılık arayışı, ticari anlaşmazlıkların yoğunlaşmasına yol açarak teknoloji ve kaynak akışını engelledi. Bu kapalı yaklaşım, aşırı tasarrufların devam etmesine neden olabilir ve daha açık bir finansal sisteme doğru ilerlemeyi engelleyebilir.
Çin, hane halkı tasarruflarını kullanarak kapasite geliştirmeye devam ettikçe kalıcı deflasyonist risklerle karşı karşıya kalabilir. Pekin yurt içi enflasyonu istikrara kavuşturacak politika araçlarına sahip olmasına rağmen, çeşitli hususlar bunların kullanımını sınırlamaktadır. Çin politikasını karakterize eden artımlı yaklaşım, ulusal strateji, sermaye çıkışlarına ilişkin endişeler ve ticari bankaların stratejik sektörlere verdiği destek nedeniyle devam edebilir.
Çin’in mevcut politika ortamı, istikrarı bozucu reformlar yerine stratejik çıkarlara öncelik veriyor. Emeklilik çağındaki değişiklikler, emlak vergisi, şehir planlaması ve finansal liberalizasyon gibi önlemler, daha acil stratejik önceliklerin gerisinde kalıyor. Çin artık riskten daha kaçınan bir ülke gibi görünüyor.
Değişen manzara göz önüne alındığında, Çin borçlarını ve hisse senetlerini stratejik varlık tahsisimizden çıkardık. Taktik açıdan bakıldığında, hisse senetleri, tahviller ve yuan da dahil olmak üzere Çin varlıkları hakkında olumlu bir görüş benimsemek için henüz çok erken. Çin’i, gelişen piyasa özsermayesi ve döviz cinsinden borç tahsislerimizde yer alan pek çok bileşenden yalnızca biri olarak görüyoruz.
Çin’deki deflasyon yurt içi zorluklar yaratıp küresel büyüme beklentilerini azaltırken, gelişmiş ekonomilerdeki enflasyonist baskıların hafifletilmesine de yardımcı oluyor. Gelişmiş piyasa merkez bankalarının önümüzdeki aylarda faiz indirimlerine giderek yurt içi büyümeyi destekleyeceğini öngörüyoruz. Bu faktörler, artan jeopolitik risklerle birlikte, ABD hisse senetleri ve yüksek kaliteli sabit gelir gibi temel portföy varlıklarına olan tercihimizi güçlendiriyor.